Koşuyor musun?
Hayat size bir bitiş çizgisi gösterir ve hedefin bu olduğunu öğretir. Aslında bu büyük bir aldatmacadır unutmayın eylemin kendisi asıl hedeftir.
“Air” uzun süredir seyrettiğim en iyi filmlerden bir tanesi. "Nike'ın kurucusu Phil Knight'ın hayatını ve Nike'ın kuruluşunu öğrenmek istiyorsanız, "Shoe Dog: A Memoir by the Creator of NIKE" kitabını mutlaka okuyun. (Türkçe’ye Ayakkabı Gurusu: Nike'nin Yaratıcısının Yaşam Öyküsü olarak çevrildi.)
'Air', Nike'ın tüm hikayesini anlatmaktan ziyade, çok önemli bir dönemini bizimle paylaşıyor. Piyasada Adidas ve Converse'in ardından üçüncü sıradaki pazar payına sahip bir markayken, yükselişte olan bir yıldıza nasıl bir fırsat verdiğini ve bu kararın sadece Nike'ın iş gidişatını değil, aynı zamanda spor pazarlamasının genel görünümünü de kalıcı bir şekilde nasıl değiştirdiğini anlatan bir film.
Film, risk alma, yenilikçilik, dayanıklılık ve Michael Jordan gibi benzersiz bir yeteneğin dönüştürücü gücünün hikayesini anlatıyor. (Spoiler: Filmde Michael Jordan'ı hiç görmüyoruz, hatta tek bir repliği bile yok.) Burada filmin eleştirisini veya detaylarını paylaşmayacağım. Bunun yerine, girişimciler için filmde dikkatimi çeken bir diyalog üzerinde durmak ve diğer etkileyici konuşma parçalarını paylaşmak istiyorum.
Phil Knight: Koşuyor musun?
Sonny Vaccaro: Hayır, Phil, koşmuyorum.
Phil Knight: Koşmak güç, eziyetli ve zordur. Hedefin bitiş çizgisi olduğunu düşünmek bir yanılsamadır. Aksine, hedef, eylemin kendisidir.
Sanırım bu kısacık diyalogdan daha uzun bir ders çıkardım. Filmin başlarında, Nike'ın kurucusu Phil Knight ve şirketteki yetenek avcısı Sonny Vaccaro arasında geçen bu konuşmada, koşma eylemi, hayatta ve hedeflerin peşinden gitme konusunda daha geniş bir anlamı ifade etmek için bir metafor olarak kullanılıyor.
Mücadele için koşma metaforu: Sonny Vaccaro Nike’da görmeyi ummayacağınız hafif göbekli birisi istediği şirketin basket bölümünün başarıya ulaşması için kendi bütçesinin sürekli arttırılmasını istiyor. Nike’ın kurucusu ve CEO’sunun odasında geçen diyalogda Knight ona koşup koşmadığını soruyor. Onun antrenman alışkanlıklarını öğrenmek için değil ama hayatın zorlu bir yarış olduğu konusundaki metaforu için sahneyi hazırlamak için soruyor. Koşmak, dayanıklılık, azim ve genellikle rahatsızlıkla başa çıkmayı gerektiren fiziksel olarak zorlayıcı bir eylemdir. Bu aktivite, bir kişinin hayatta veya iş bağlamında, karşılaşabileceği zorlukları anlatıyor, hiç bir şey kolay değildir.
Bitiş çizgisi hakkındaki yanlış algı: Phil Knight, bitiş çizgisinin hedef olduğu yönündeki yanlış anlaşılmasından veya iluzyonundan bahsediyor. İnsanların genellikle hayatta veya işte belirli bir hedefi (bitiş çizgisini) elde etmenin kesin başarı olduğu yanılgısıdır.
Filmdeki bu düşünce yapısını Simon Sinek'in "The Infinite Game" (sanırım henüz Türkçe’ye çevrilmedi ama “Sonsuz Oyun” diyebiliriz) kitabında da okuyabilirsiniz. Filmde bu diyalogda geçen bakış açısını detaylı olarak anlatıyor. Sinek'e göre, hayatta iki tür oyun vardır: sonlu ve sonsuz. Sonlu oyunlar, futbol veya satranç gibi, bilinen oyunculara, sabit kurallara ve kabul edilmiş bir amaçları vardır. Sonsuz oyunlar ise iş veya politika, veya hayatın kendisi gibi, bilinen ve bilinmeyen oyunculara, değişken kurallara sahiptir ve amacı oyunu sürdürmektir.
Biri bir terfi almayı, üniversiteden mezun olmayı veya Nike'ın durumunda bir süperstar basketbolcuyla anlaşma imzalamayı bir kez başardıklarında "yaptıklarını" bitiş çizgisine veya hedefe ulaştığını düşünebilir.
Yolculuğun hedef olması: Son olarak Phil Knight, yolculuğun, eylemin kendisinin, koşmanın hedef olduğunu vurguluyor. Sürecin, günlük mücadelelerin, öğrenilen derslerin, küçük zaferlerin ve yenilgilerin gerçekten önemli olduğu anlamına geliyor. Mesele belirli bir gol direğine ulaşmak değil, nasıl geliştiğiniz, evrim geçirdiğiniz ve yol boyunca ne öğrendiğinizdir.
Bu kısacık diyalogda, Phil Knight'ın düşünüş tarzı bu "sonsuz oyun" görüşünü yansıtıyor. "Hedefin bitiş çizgisi olduğunu varsaymak bir iluzyondur. Aksine, hedef, eylemin kendisidir." dediğinde, aslında hayata veya işe yönelik bir sonlu oyun yaklaşımına karşı çıkıyor. Hedefin üzerindeki yolculuğun önemini vurguluyor, bu da Sinek'in "kazanmaya" çalışmak yerine sonsuz oyunun sürekliliği değerine ilişkin tezine benziyor.
Özetle; her ikisi de yolculuğun, öğrenmenin, gelişmenin ve değişimin önemini vurguluyor - bunlar başarıya ulaşmanın gerçek ölçüleri yani bize belirgin bir son nokta olmadığını anlatıyorlar. Başka bir deyişle, oyunu oynamanın eylemi (işi yönetmek, hayatınızı yaşamak vb.) gerçek hedeftir. Phil Knight ve Simon Sinek'in bu benzer görüşleri, ister iş hayatında, ister kişisel yaşamda olsun, süreçlerin ve tecrübelerin sonuçlardan daha önemli olduğunu bize anlatıyor.
Filmden seçtiğim bir çok diyalog oldu ama hepsini bir yazıya sıkıştırmak sanırım mümkün olmayacak. Daha sonra şunları da anlatmak istiyorum.
İlk üçünü aşağıda yazdığım ve filmin bütün akışınında üstüne konumladırıldığı Nike’ın 10 şirket kuralı
1. İşimiz değişimdir.
2. Sürekli hücum halindeyiz.
3. Mükemmel sonuçlar önemlidir - - mükemmel bir süreç değil.
Sonny’in hiç haber vermeden Jordan ailesinin evine gelmesiyle Michael Jordan’ın annesinin sohbet sırasında söylediği
“Ne istediğinizi dile getirirseniz, bu iyi ve güzeldir, ama onu gerçekleştirmek için bir şeyler yapmak, işte... bu asıl önemli olan. —Deloris Jordan”
Filmde defalarca seyrediyoruz, bir ayakkabı kendi başına özel ya da değerli olmamakla birlikte, ancak biri onu giydiğinde ve ona anlam ve kimlik kattığında değerli hale geliyor.
“Bir ayakkabı, biri içine adım atana kadar sadece bir ayakkabıdır.”
Nike' yöneticilerinin Jordan ailesine sunum yaptıkları sırada Sonny’in Michael Jordan’a yaptığı duygusal konuşması kesinlikle bir yazıyı hakkediyor. Uzun bir monolog şu cümlelerle başlıyor
“Ayakkabıları ve parayı unut. Yeterince para kazanacaksın, bu önemi olmayacak. Para neredeyse her şeyi satın alabilirsin ama ölümsüzlük satın alamazsın.”